Yanıt: Tıp Sözlüğü
ISHALLER
İshal, dışkılama sayısında artışla beraber, dışkının şekilsiz bir hal alması olarak tariflenir. Normalde dışkı kuru ve şekilli iken, ishal durumunda içerdiği su miktarı artarak şekilsiz olur. İshal nedeniyle bağırsak hareketleri artar, normal süreden daha kısa aralıklarla dışkılama ortaya çıkar. Örneğin günde bir kez katı, şekilli dışkılaması olan bir kişi, günde 3-4 kez veya çok daha fazla dışkılıyorsa veya dışkı cıvıklaşmış, su gibiyse ya da sümüksü olmuşsa ishalden bahsedebiliriz. İSHAL NEDENLERİ NELERDİR ? İshale neden olan pek çok durum mevcuttur. İshal nedenlerinin başında mikrobik ishaller gelmektedir ki, yaz ishalleri de bu gruptandır. Mikroplar dışında başta antibiyotikler olmak üzere çeşitli ilaçlar, çeşitli mide-bağırsak hastalıkları, bazı hormonal hastalıklar, bağırsak veya bağırsak komşuluğunda ortaya çıkan tümöral durumlar, aşırı ve ani ısı değişimleri de ishale neden olabilir. Heyecanlanma, üzüntü, korku, stres gibi durumlar da ishale neden olabilir. YAZ İSHALLERİNİN NEDENLERİ NELERDİR ? Yaz ishaline neden olan mikroplar, bakteriler ile protozoon denilen gözle görülmeyen parazitlerdir. YAZ İSHALLERİ NASIL ORTAYA ÇIKAR ? Doğadaki sıcaklık artışıyla tüm canlıların su ihtiyaçları da buna paralel olarak artar. Dolayısıyla insanlar, yaz aylarında daha fazla su tüketir. Böylece, bu tüketimin beklenmeyen bir sonucu olan yaz ishalleri, çoğunlukla mikroplu suların içilmesi veya bu sularla yıkanmış meyva ve sebzelerin yenilmesiyle ortaya çıkar. Bazen insanlar ishal olup bu mikropları dışkıları ile çevreye yayabilir. Dışkıyla bulaşmış ellerin ağıza götürülmesi sonucu da ishal olabilir. Her zaman kullanılan suların sağlıklı olup olmadığını bilmek mümkün olmaz. Doğada, özellikle insan ve hayvan dışkılarıyla kirlenmiş sularda yaşayan, ishal nedeni olabilecek çeşitli mikroplar bulunmaktadır. Bunlar özellikle durgun sularda, kanalizasyonun karıştığı sularda, iyi ilaçlanmamış içme ve kullanma sularında, özellikle yaz aylarında uzun süre canlı kalarak çoğalır. Bu suların içilmesi veya böyle sularla bulaşık, sıcak ortamda beklemiş gıdaların, örneğin çiğ sebzelerle hazırlanmış salataların ve meyvaların tüketilmesi sonucu ishal yapan mikroplar, ağız yoluyla alınarak insanların bağırsaklarına ulaşır. Bunların bir kısmı bağırsak duvarında iltihap oluşturarak hem bağırsak hareketlerini artırır, hem de barsağa su ve iltihabi hücrelerin geçişine neden olur; bir kısmı da bağırsakta iltihap yapmadan, salgıladıkları toksin denilen zehirli maddelerin etkisiyle su ve tuz geçişini artırmak suretiyle ishale neden olur. YAZ İSHALLERİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR ? En önemli belirti, dışkılama sayısının artması ve dışkı vasfının değişmesidir. Dışkı, cıvık, patates püresi görünümünde olabileceği gibi, sümüksü ve iltihaplı veya su gibi olabilir. Dışkı miktarı ve su içeriği, ince bağırsaklarda hastalık yapan parazit ve bakterilerin ishallerinde fazladır, kalın bağırsakta hastalık yapanlarınkinde ise azdır; ayrıca bunlarda dışkılama sayısı diğerlerine oranla daha fazladır. Su gibi tariflenen ishallerin çoğunluğu paraziter nedenlidir. En sık giardia denilen protozoon neden olur. Bu tip ishallerin en ciddisi ve hayatı tehtid edeni ise dışkının pirinç suyu görüntüsü olarak tariflendiği, kolera bakterisinin yaptığı ishaldir. İltihaplı dışkılamaya neden olan bakterilere ise tifo ve tifo benzeri hastalıklara neden olan salmonella bakterilerini örnek verebiliriz. Kalın bağırsakta ishale neden olan bakterilerin bir kısmı ve bazı parazitler dışkının iltihaplı, sümüksü görünmesine, aynı zamanda bağırsak duvarını da zedeleyerek damarların kanamasına neden oldukları için, kanlı olmasına da neden olurlar. Dışkının böyle kanlı ve iltihaplı olması dizanteri olarak adlandırılır. Nedenlerinden birisi şigella denilen bakteri, bir diğeri amip denilen protozoondur. İshalle birlikte bulunan diğer belirtiler karın ağrısı, karında buruntu hissi, bazen bulantı, iltihabi durumlarda bunlara ilaveten ateş olarak karşımıza çıkar. Dışkılamadan sonra tam rahatlayamama da bir diğer belirti olabilir. Örneğin kalın bağırsak ishallerinde ağrı ve rahatlayamama sıktır. Aşırı su ve tuz kaybına bağlı olarak kalp damar sistemine, böbreklere, sinir sistemine ait kalp ritm bozuklukları, böbrek yetmezliği, şuur bozuklukları gibi belirtiler de olabilir. Dilin kuruması, cildin parlaklık, nem ve yumuşaklığını kaybetmesi, gözlerin göz çukuruna çökmesi gibi belirtiler, su kaybının işaretleridir. İSHAL OLUNCA NE YAPMALIYIZ ? İlk tedbir olarak kaybedilen su ve tuzu geri koymak için pratik olarak hazırlayacağımız şu solusyonu içebiliriz: Bir litre kaynatılmış soğutulmuş suya 1 çorba kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı sofra tuzu ve 1 çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır, içilebildiği kadar sık aralıklarla içilir. Ancak mikrobik ishallerin hemen hepsi 24 saatten fazla devam eder ve hemen hepsi ilaç tedavisi almadan düzelmez. Bu nedenle, 24 saatten fazla süren ishallerde en yakın sağlık merkezine başvurularak muayene ve tetkik olunması gerekir. Çünkü farkında olmadan dışkımız yoluyla çevreye mikrop bulaştırabilir, ayrıca ishalin tedavisiz kalarak daha ciddi sağlık problemlerine yol açmasına neden olabiliriz. SAĞLIK KURULUŞUNDA NELER YAPILACAKTIR ? Sağlık kuruluşunda, şüphelenilen gıdaların ve suyun olup olmadığı ve ne zaman tüketildiği, ishalin ne zaman başladığı, karın ağrısı, ateş, dışkıda iltihap ve/veya kan olup olmadığı, yakınımızda başka hasta insanların olup olmadığı sorulacak; muayenenin ardından dışkı tahlili ve kültürü, kan sayımı ve gerekirse diğer kan tetkikleri istenecektir. Tüm verilere göre hekim tedaviye karar verecektir. NASIL TEDAVİ EDİLİR ? Sıvı ve tuz kaybının az olduğu, ishalin hastanın komforunu çok bozmadığı durumlarda, hastaneye yatırılmadan genellikle sadece uygun bir diyetle hasta ayaktan tedavi edilir. Aşırı su ve tuz kaybı, ağır dizanteri halleri, kolera şüphesi olan durumlarda hasta mutlaka hastaneye yatırılarak öncelikle kaybedilen su ve tuzun yerine konması amacıyla serum verilir, daha sonra uygun ilaçlara başlanır. İshal diyeti nasıldır? İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması gerekir. Yani sebze ve meyvalar, kuru yemiş, çikolata, kızartmalar gibi gıdalar alınmamalıdır. Yağsız makarna, pirinç pilavı, haşlanmış patates-patates püresi, haşlanmış yağsız et ve tavuk, yağsız ızgara köfte yenebilir. Ayrıca bol miktarda içeçek alınmalıdır. İYİLEŞME ŞANSI NEDİR ? Uygun tedaviyle yaz ishallerinin tedavisi oldukça yüz güldürücüdür; hemen hepsinde iyileşme tamdır. Ancak mikroplu ortamla temas devam ediyorsa, gerekli tedbirler alınmadıysa ishalin tekrarlama şansı her zaman vardır. YAZ İSHALLERİ NASIL ÖNLENEBİLİR ? Bu ishallerin önlenmesinin en önemli yolu, menşei bilinmeyen suların tüketilmemesi ve kişisel temizliğe dikkat edilmesi, özellikle ellerin her yemekten önce ve sonra yıkanmasıdır. Kullanılan ve içilen suların klorlanması pekçok mikrobun yaşamasını önler. Şüpheli suların, şüpheli olmasa bile salgın olduğu bilinen yerlerdeki suların kaynatılarak kullanılması gereklidir. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
ISITME KAYBI (IS SARTLARI NEDENLI)
90 desibel (db) gürültünün (Sesin) uzun zaman etkisinde kalan bir insan kulağı zarar görür. Yüksek ses dalgalarının oluşturduğu güçlü vibrasyon iç kulaktaki kohleayı saran tüy hücrelerini zedeler. Bu tür bir tahribat, duyma sinirine (hissine) bağlı olarak işitme kaybına neden olur, çünkü iç kulağın çalışmasını etkiler. Bu tür işitme kaybı ekseriyetle düzeltilemez. Normal konuşmanın gürültü seviyesi aşağı yukarı 60 dbdir. 4 metre uzaklıktaki bir dizel kamyonun gürültüsü ise 90 db. , 30 metre uzaklıktaki bir jet motorunun gürültüsü ise 130 db dir. Onun için bazı işlerin sağırlık riski olması sürpriz değildir. Belirtiler : Gitgide artan işitme kaybı Büyük inşaatlarda işitme kaybının sık rastlanır bir nedenidir. Hava alanları yer işçileri kulaklarını korumak için gerekli önlemleri almazlarsa, işitme kaybı riski yüksek gruba girerler. Çiftlik traktörü operatörleri de bu gruptadır. Rak müziği çalanlar da bu müziği çok yüksek sesle dinleyenler de riskli gruba girer. Teşhis Eğer işitmenizde bir azalma olduğunu fark ederseniz, bir kulak burun boğaz uzmanına başvurun. Doktorunuz kulağınızı muayene ettikten sonra, işitme kaybının tipini belirlemek için testler yapacak olan bir odyologa (işitme uzmanı) gönderebilir. Tedavi Eğer işitme kaybınız işyeri koşullarından kaynaklanıyorsa, işitme kaybının daha da artmaması için çalışırken uygun bir koruyucu malzeme kullanın. Eğer işitme kaybı diğer insanlarla iletişim kurmanızda sorunlar yaratıyorsa, doktorunuz işitme aleti kullanmanızı önerebilir. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
ISITME KAYBI (YASLANMAYA BAGLI)
65 yaşın üstündeki kimselerde duyma bozukluğu yaygındır. Aşağı yukarı bu yaş grubundakilerin üçte birinde fark edilebilir işitme kaybı vardır. Bazılarında hafif azalma olur, fakat diğerleri zor duyar. İşitme kaybı çok olunca buna presbiakusi denir. (Latince presbi yaşlı, akusi de işitme demektir). Genel olarak 40 ila 50 yaşları arasında başlar ve gitgide kötüleşir. Her iki kulağın işitmesi de etkilenir. Özellikle yüksek (ince) frekanslı sesleri algılamaz zorlaşır. Erkeklerde kadınlardan daha çok görülür ve onlar daha kötü etkilenir. Belirtiler - Yavaş ilerleyen işitme kaybı. - Kulak çınlaması. Presbiakusi kohleada veya ona bağlı sinirlerde meydana gelen değişikliklerden kaynaklanır. Iç kulaktaki salyangoz şeklindeki bu bölüm minik tüylerle doludur. Bu tüyler titreşimleri elektriğe ait işaretlere dönüştürür. Bu işaretler beyine gönderilir ve orada ses olarak yorumlanırlar. Bu tüyler zedelendiğinde veya kohleada başka değişiklikler olduğunda işaret-ler gerektiği biçimde iletilemezler ve neticede işitme kaybı olur. Bu tür işitme kaybına iç kulak duyusuna bağlı işitme kaybı denir ve iç kulaktaki bir zedelenmeden kaynaklanır. Yaşlanmanın getirdiği işitme kaybı kalıcıdır iyileşmez. Teşhis Eğer siz kendiniz veya aileden biri sizin daha az işittiğinizi fark ederse, doktora gidin, İşitme kaybı iç kulak duyusuna mı bağlı yoksa iletişim mekanizmasından mı kaynaklanıyor, bunu belirlemek için bir dizi test yapılacaktır. Ekseriyetle etkilenen kimseler bu problemin varlığını inkar ederler. Bazen de rahatsız edici kulak çınlaması insanları doktora gitmeye iter. Presbiakusili (yaşlılığa bağlı sağırlığı olan) bir çok kimse için kadınlar ve çocuklarla konuşmak daha zordur, çünkü onların sesi daha yüksek frekanslıdır. Erkeklerde konuşmak sesleri daha alçak frekanslı olduğu için daha kolaydır. Ayrıca grup içinde karşılıklı konuşmak da zor olabilir. İki kişi karşılıklı görüşmek daha kolaydır. Şiddetli işitme kaybı sağlığınızı tehlikeye atmaz, fakat yalnızlığa ve sosyal olaylardan uzaklaşmaya neden olabilir. Tedavi Presbiakusi, ameliyatla ya da ilaçla tedavi edilemez. Tek tedavi yöntemi işitme aletleridir. Doktorunuz sizi, bir dizi test yaparak uygun işitme aletini verecek olan bir odyoloğa gönderebilir. Ayrıca size yardımcı olabilecek bir dizi teknik de öğrenebilirsiniz. Bunlar arasında; dudak okumak, konuşanın yüzüne bakmak, arka plandaki sesi azaltmak (Örneğin,televizyonu kapatma ya da dışardan gelen gürültüyü azaltmak için pencereyi kapamak) ve insanların ne söylediğini anlamaya yardımcı olmak için, jest ve yüz ifadeleri gibi ipuçlarını kullanmak bulunmaktadır. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
ISKELET BOZUKLUKLARI (DOGUMSAL)
"Konjenital kalça çıkığı", kalça ekleminin bir kısmının ya da tüm kısımlarının anormal bir gelişim göstermesinin sonucudur. Problem, doğum sırasındaki ilk muayenede ya da daha sonra tespit edilebilmektedir. Konjenital kalça çıkıklı olarak doğan bebeğe, kalça kemiğinin (femur) baş kısmını kalça yuvası (asetabulum) içine yerleştirilmesi için bağ ya da cebire benzeri bir aygıt takılır. Bu tedavi genellikle 6 ile 8 hafta içinde başarılı olmaktadır. Yeni doğan bebeklerin ilk dönemlerinde teşhis edilen kalça çıkığı vakalarının çoğu bu yolla gerektiği gibi tedavi edilebilmektedir. "Cücelik" (displazi), çoğunluğu kol ve bacaklarla gövde boylarının oransızlığını içeren çok çeşitli iskelet anomalisi durumlarını anlatır. Genellikle çocuğun kol ve bacakları başlangıçta kısadır, çocuk büyüdükçe gövde de oransız bir biçimde kısa kalır. Çoğu displazi vakaları doğumdan hemen sonraki dönem içinde teşhis edilememektedir. Bu çocuklarda işitme bozukluğu, böbrek sorunları ve bağışıklık noksanlığı gibi başka konjenital problemler de bulunabilir. Gerçek iskelet kusurlarının giderilmesi mümkün değildir, ancak yan sorunların birçoğu tedavi edilebilir. Tedavi, çocuğun hareket yetenek (mobilite) ve işlevini maksimuma çıkarmaya ve kol ve bacaklarla omurganın deformitelerini düzeltemeye yönelik bir ortopedik teknikler kombinasyonu içerir. Moral desteği ve danışma hizmetleri de genellikle yararlı olmaktadır. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KABIZLIK (YETISKINLERDE)
Birçok faktör barsak hareketlerini etkilemektedir: bunların başlıcaları diyet, ilaçlar, fiziksel aktivite durumu, stres ve sıkıntıdır. Çok yaygın bir durumdur ve kadınlarda daha sık gibidir. Hayatınızda yapacağınız basit bir kaç düzenleme ile bu rahatsızlıktan kolayca kurtulabilirsiniz. Daha çok su için. Yetersiz sıvı alımı, dışkının sertleşmesinin en sık nedenlerinden birisidir ve dışkının barsaklarda ilerlemesini zorlaştırır. Daha çok lifli besin tüketin. Parçalanmayan lifli besinlerin diyetinizde az olması da kabızlığın önemli bir nedenidir. Normal diyetten, daha çok bitkisel kaynaklı besinlere doğru kayan kişilerin barsak hareketlerinde de önemli değişiklikler meydana gelir. Daha çok egzersiz yapın, daha hareketli olun. Az hareket edenlerin barsak tonusunda da azalma meydana gelir. Kafeinli içecekleri bağımlılık derecesinde kullanmayın. Kahve ve diğer kafein içeren içecekler, barsak hareketleirni son derece güçlü bir şekilde uyararak dışkı çıkışını kolaylaştırırlar. Bunun nedeni de kafeinin barsak hareketlerini düzenleyen sinirleri uyarmasıdır. Ancak sürekli ve fazla miktarlarda alındığında barsakların normal hareketi bozulur ve etkinliği azalır. Düzenli bir kahve içicisi değilseniz, bir bardak kahve içmek kabızlığı kısa sürede düzeltir. Tütün kullanmayın. Nikotinin barsaklar üzerine etkisi tıpkı kafein gibidir. Diğer bazı maddelerin de bağımlılık derecesinde kullanılması (kokain, amfetamin, efedrin,fenilpropilamin gibi) kronik (sürekli) kabızlığa neden olabilir. Kabızlık yapan ilaçardan uzak durun. En yaygın oalrk kullanılanları opiatlar ve atropin, skopolamindir. Barsakları irrite edici laksatiflerden uzak durun. Bu tür ilaçlar genelde kısa sürede ishal yapması için kullanılırlar, ancak barsaklar kısa sürede bunlara bağımlı hale gelebilir. Bu durum kişide kısa sürede tekrar kabızlık meydana gelmesine neden olur. Bu tür ilaçlar arasında en sık kullanılan madde fenolftaleindir. Bu amaçla en sık kullanılan bitkilerden birisi de sinameki bitkisidir. Bazı insanlar bitkilerden elde edilen ürünlerin kesinlikle zararsız olduğunu düşünürler, ancak hamilelikte bile kullanılan sinameki bitkisinin de aşırı miktarda ve çok uzun süre kullanımı sonucunda çeşitli problemlerle karşılaşıldığı görülmüştür. Mineral yağ içeren laksatiflerden uzak durun. Bunlar yağda çözünen vitaminlerin emilimini engelleyerek zarar verirler. Magnezyum sitrat ve magnezi sütü gibi tuz türündeki laksatiflerden uzak durun. Bunlar çok miktarda sıvıyı barsaklara çekerek etkilerini gösterirler. Diğer irrite edici laksatiflere göre daha az zararlı olmalarına rağmen, sıklıkla kullanılmaları gerektiğinden zararlıdırlar. Lavman tipi ilaçlardan uzak durun. Bunlar ancak gerektiğinde ve bir defalık kullanılmalıdır, hiç bir zaman normal barsak hareketlei oluşturmazlar. Dışkınız çok sert ve ıkınma büyük bir sıkıntı haline geldi ise, yukarıdaki ilaçların yerine yumuşatıcı (purgatif) ilaçlar kullanın. Ancak bunların kısmen irrit eedici olduğunu unutmayın. Kabızlık sizde sürekli bir problemse ve çok fazla ilaç kullandıysanız, artık başka yöntemler deneme zamanınız gelmiş demektir: stresten uzak durun, solunum egzersizleri, yoga gibi yöntemleri deneyin. Bunların faydalı olduğu gösterilmiştir. Özellikle sürekli kabızlığı olan ve bunun yanıda el ve ayakları sürekli soğuk olan ve üşüyen bayanlarda otonom (autonomic) sinir sisteminde bozukluk olabilir. Her gün dışkılamanız gerekmez deseler de siz itibar etmeyin. Her gün en az bir kez rahat bir şekilde dışkı çıkarabilmeniz sağlıklı olduğunuzun bir göstergesidir. Diyetiniz sağlıklı, su tüketiminiz yeterli, egzersizleriniz uygun düzeyde ise vücudunuz için gerekli olmayan ve büyük olasılıkla da zararlı olan maddeleir barsaklarınızda tutmanızın bir gereği yoktur. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KALSIYUM VE OSTEOPOROZ
Kadınsanız, menopozdan sonra osteoporoz olma şansınız dörtte birdir. Osteoporozda, kemikler zayıf, ince ve kırılmaya eğilimli olurlar. Omurga, bilek ve kalçanın eğri duruşu ve kırılmaları yaygındır. Daha yaşlı bazı insanlar için, bu tür kırılmalardan kaynaklanan komplikasyonlar ölümcül olabilir. Osteoporozun nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Bir faktörün hayatınız boyunca tükettiğiniz kalsiyum miktarı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle diyetiniz yeterli miktarlarda kalsiyum içermelidir. 11 ilâ 24 yaşlarında erkekler ve kadınlar için, kalsiyumun tavsiye edilen miktarı günde 1200 miligram, 25 yaşın üzerinde ise günde 800 miligramdır. Ancak, kadınların birçoğu bu miktarın ancak yarısını tüketmektedirler. Kalsiyum kemik, diş ve tırnak sağlığında önemli rol oynar. Sağlıklı kemik oluşumu, bunun devamı ve kemik kaybının önlenmesi için kalsiyum dengesi çok önemlidir. Büyüme dönemindeki çocuklar, ergenler, gebeler ve emziren kadınlar kalsiyuma en çok ihtiyacı olanlardır. Kemik kütlesi otuzlu yaşlarda maksimum miktarına erişir. Araştırmacılar, özellikle genç yaşlarda bol kalsiyum alınmasının, ileri yaşlarda osteoporoz riskini azalttığını belirtiyorlar. Yaşla birlikte kalsiyum emilimi azalır. Eğer 65 yaşın üzerindeyseniz D vitamini yapımı da azalmıştır. D vitamini, kalsiyumun kemiklere ulaşması için gerekli bir vitamindir. Kadınlarda östrojen düzeylerinin düşmesi, kemik yıkımını hızlandırır çünkü östrojen kemiklerdeki kalsiyumun azalmasını önleyen bir hormondur. Menopozda östrojen düzeyleri düşünce kemik yıkımı artar. Süt, peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri kalsiyum açısından özellikle zengindir. Birçok Kadın şişmanlatıcı olduğu varsayımıyla, süt ürünlerinden kaçınır. Kaygınız buysa, şunu düşünün: kaymağı alınmış sütten yapılan süt ürünleri, tam yağlı sütten yapılan yüksek kalorili ürünlerle aynı miktarda ya da biraz daha fazla kalsiyum içermektedir. Diğer kalsiyum kaynakları arasında konserve som balığı ve sardalye (kılçıklarıyla birlikte), brokoli, lahana, ıspanak gibi koyu yeşil sebzeler, fasulye, küçük kuru fasulye, benekli fasulye, soya ve börülce gibi fasulyeleri içerir. Özümseme farklılıkları nedeniyle, lif açısından zengin sebzelerde muhtemelen vücudunuzun kullanabileceği daha az kalsiyum vardır. Bu nedenle, lif açısından zengin bir diyet uyguluyorsanız, kalsiyum açısından zengin başka gıda kaynaklarını dahil etmeye dikkat edin. (Not: psyllium içeren hacim oluşturucu bir ilaç alıyorsanız, yemek zamanı dışındaki zamanlarda alın.) Bazı yoğurt, portakal suyu ve süt markaları kalsiyum takviyelidir. Genellikle biraz daha pahalıdırlar ve başka kaynaklardan aldığınız kalsiyum miktarı düşükse buna değebilir. Ek kalsiyum gerekir mi? Genel olarak, mümkün olduğu kadar çok kalsiyumu diyetinizden almanız daha iyidir. Ancak, yiyeceklerle gereken miktara ulaşamıyorsanız, ek kalsiyum farkı kapatmaya yardımcı olabilir. Osteoporozu önlemek için tavsiye edilen en yüksek ek doz günde 1000 ilâ 1200 miligramdır, bu 25 yaşında ve daha yaşlı insanlar için gereken miktarın çok az üzerindedir. Özellikle menopoza girdiyseniz, diyetiniz için gereken ek kalsiyum alma konusunu doktorunuzla görüşün. Ek kalsiyum desteği : Günlük besinleriniz arasında süt ve süt ürünleri fazla yer tutmuyorsa kalsiyum desteği almanız gerekir. Kalsiyum desteği alırken dikkat etmeniz gerekenler: -Küçük dozlarda alın, Her bir doz 600 mg ı aşmasın. Küçük dozlar daha iyi emilir. -Yemekle birlikte alın, Yemek yenilirken asit üretiminin uyarılması, kalsiyum emilimini artıran bir faktördür. -D vitamini ile birlikte alın, Bir multivitamin almıyorsanız kalsiyumun yanı sıra 200-400 IU D vitamini içeren bir kalsiyum desteği seçin. Yeterli kalsiyum alınması, kemik yıkımının yavaşlamasını sağlayarak osteoporoz riskini azaltacaktır. Kalsiyum ve D vitamini desteğinin yanı sıra düzenli ağırlık kaldırma egzersizleri yapılması kemikleri güçlendirecektir. Kadınlarda egzersiz ve yeterli kalsiyum alımı ile kombine edilen östrojen tedavisi, kemik erimesi ve kırıklara karşı en iyi savunmadır. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KANCALI KURT
Parazit adı verilen küçük canlılar tarafından meydana getirilen ve cilt, ince barsaklar ve akciğerleri etkileyebilen hastalıklardır. Necator americanus, Ancylostoma duodenale, Ancylostoma ceylenicum ve Ancylostoma braziliense adı verilen parazitler hastalığa neden olabilir. İlk iki parazit sadece insanlarda son ikisi ise hem insanlarda hem de hayvanlarda hastalık yapabilir. Bu yazıda ilk iki tür üzerinde durulacaktır. Kancalı kurt hastalığı son derece yaygındır ve nemli tropikal ve subtropikal bölgelerde yaklaşık olarak 700 milyon insanı etkilemektedir. Dünya genelinde günde 700 milyon insandan ortalama 7 milyon litre kan emmektedirler. Özellikle gelşmekte olan ülkelerde çocuklarda meydana gelen kancalı kurt enfeksiyonu sonucu normalde ölümcül olmayan bir çok hastağa karşı çocukların direnci düşmekte ve ölüm meydana gelebilmektedir. Her iki türün de uzunluğu ortalama 10 mm civarındadır. Kancalı kurtlar açık pembe veya pembemsi beyaz renktedirler. Baş ev gövdeleri ters yönlere doğru bükülüdür. Erkeklerinde yelpaze şeklinde (başka parazitlerde olmayan) keseleri vardır. Döllenmiş bir dişi, 60 x 40 mikrometre boyutlarındaki yumurtalarından günde 10.000-20.000 arasında yumurtlayabilir. Kancalı kurtlar 30 oC güney ve 45 oC kuzey enlemleri arasında bulunurlar. Hastalık; ılık, nemli ve oksijenli toprakta gelişen yavru kancalı kurtlarla (larva) deri yoluyla bulaşır. Cilde giriş yerlerinde kaşıntılı bir kızarıklık meydana gelebilir. Özellikle kapalı ve kalabalık topluluklarda daha sıktır. Deriden kan damarlarına geçen kancalı kurtlar akciğerlere ulaşabilirler. Akciğerlere ulaştıklarında küçük hava yollarına giderek öksürüğe neden olabilirler. Öksürük sırasında yukarı doğru çıkan larvalar yutularak sindirim sistemine geçerler. Bu sayede ince barsaklara yerleşen larvalar (yavrular ?) gelişimlerini tamamlayarak yetişkin (olgun) kancalı kurt haline gelirler. Olgun ve yavru larvalar dışkı ile dışarı çıkarlar. Deriye giriş yerinde meydana gelen şişlik, kızarıklık ve kaşıntı, genelde Necator americanus paraziti ile meydana gelir ve allerjik bir olaydır. Aylarca devam edebilir. Belirti ve bulgular - Bu parazitin bulunduğu kişilerde genelde belirti ve şikayet bulunmaz, çünkü sayıca azdırlar. Bununla birlikte zaman içerisinde ileri derecede demir eksikliği anemisi (kansızlığı) meydana gelebilir. - Akciğer tutulumunda: öksürük, hırıltılı solunum ve hafif bir ateş ortaya çıabilir. Genelde hafif seyreder. - Sindirim sistemi tutulumunda: şiddetli hastalık durumunda iman tahtasının aşağı kısmında şiddetli ağrı ve barsak hareketleirinin artışı dikkat çekicidir. Sürekli kan emileceğinden kansızlık ve albümin eksikliği meydana gelebilir. Meydana gelebilecek diğer şikayetler: iştah kaybı, ishal, solukluk, halsizlik, dışkıda yumurta ve kan görülmesi, ağızdan kanlı salya gelmesi. Tanı Hastanın taze dışkısının mikroskopla incelenmessonucu eğer parazit yumurtaları görülebilirse tanı konur. Bu hastalıkta D-xylose testinin sonuçarı da değişebilir. Korunma Özellikle kanalizasyon sisteminin ve genel çevre hijyeninin iyileştirilmesi gerekir. Tedavi Hastalığın tedavisinde pyrantel pamoate ve mebendazole etken maddeli ilaçlar son derece etkilidir. Ayrıca meydana gelen kansızlık ve beslenme yetersizliği gibi durumların da tedavi edilmesi gerekir. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KANSIZLIK (ANEMI)
Kanda bulunan kırmızı kan hücreleri (eritrositler) dokulara ve hücrelere oksijen taşırlar. Bunu içlerinde bulunan hemoglobin maddesi sayesinde yaparlar. Hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengini de veren maddedir. 1 gram hemoglobin 1.4 mL oksijen taşır. Normalde kanda 13-15 gram / 100 mL hemoglobin bulunur. Kırmızı kan hücrelerinin ömürleri 4 ay kadardır. Böbreklerimizden salgılanan eritropoetin adlı hormon, kemik iliğine etki ederek, kırmızı kan hücrelerinin yapımını başlatır. Kansızlık (anemi), kan hemoglobin düzeyinde veya kırmızı kan hücreleri sayısında azalma ve sonucunda ortaya çıkan bulgulardır. Genelde başka bir hastalığın neden olduğu bir durumdur. Bu nedenle sadece anemi ifadesinden ziyade demir eksikliği anemisi, akdeniz anemisi gibi altta yatan hastalığı da belirtecek terimler kullanılır. Ortaya çıkan şikayetler ve saptanan bulgular doku ve hücrelere yetersiz oksijen taşınmasına bağlı olarak gelişmektedir. Anemili hastalarda yorgunluk, hafif çarpıntı ve nefes darlığı gelişebilir. İleri düzeyde bir anemide ise, bütün bu bulgular, istirahat halinde görülmesinin yanı sıra; kulak çınlaması, baş dönmesi, baş ağrısı, uyuma güçlüğü, iştahsızlık, kilo kaybı, adet kanamalarının düzensizliği veya fazlalığı, adet görmeme ve iktidarsızlık gibi bulgular ortaya çıkabilir. Aneminin sık görülen bulgularından çarpıntı, anemi yüzünden dokularda oluşan oksijen açlığını gidermek amacıyla, kalbin atım hızını ve her atımda pompaladığı kan miktarını artırması nedeniyle ortaya çıkar. Buna rağmen dokularda yeterli oksijen sağlanamıyorsa, solunum sayısının artması ve nefes darlığı ortaya çıkar. Uzayan anemilerde ve yaşlı kişilerde veya kalp hastalığı olanlarda kalp yetmezliğine ait bulgular gelişebilir. Anemideki en belirgin bulgulardan birisi de solukluktur. Aneminin şiddetine bağlı olarak, ağız ve göz kapağı içindeki deride ilk olarak fark edilebilen solukluk, aneminin ilerlemesi ile avuç içinde, tırnak yataklarında ve deride de belirginleşir. Anemiye yol açan nedene bağlı olarak çok çeşitli bulgular gelişebilir. Laboratuvar Testleri - Kırmızı küre sayısı (erkek: 4.5-6.0 milyon)-(bayan: 4.0-5.5 milyon)adet/ml - Hemoglobin (erkek: 14-18)-(bayan: 12-16)gr/dL - Hematokrit (erkek: 41-51)-(bayan: 37-47)% - MCV (Mean Corpuscular Volume); (87 ± 7 fl). Kırmızı kan hücrelerinin ortalama hacmi. Buna göre anemi, mikrositer, normositer ve makrositer olarak tanımlanabilir. - MCH (Mean Corpuscular Hemoglobin); (29 ± 2 pg). Kırmızı kan hücrelerinde bulunan ortalama hemoglobin miktarıdır. Yani, kırmızı kan hücresindeki hemoglobinin ağırlığıdır. - MCHC (Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration); (34 ± 2 gr/dL). Bir kırmızı kan hücresinde bulunan ortalama hemoglobin konsantrasyonudur. Yani birim hacimdeki ağırlıktır (g/dl). MCH ve MCHC sonuçlarına göre anemi, hipokrom ve normokrom olarak sınıflanabilir. - Periferik yayma, kanın şekilli elamanlarının mikroskopla incelenmesidir. - Serum demiri, toplam demir bağlama kapasitesi, folik asit, ferritin, vitamin B12 düzeyleri ve serbest eritrosit protoporfirin de gerekirse tanı için incelenebilir. Anemi Nedenleri - Kan kayıpları, - Kırmızı kan hücrelerinin aşırı yıkımı, - Kurşun ve diğer toksik maddelerle olan zehirlenmesi, - Glutatyon veya globulin sentezlerinin bozulması, - Glikoliz veya hücre zarı bozuklukları, - Bazı enfeksiyonlar, - Dalağın fazla çalışması, - Bazı ilaçlar, - Yetersiz kırmızı kan hücresi üretimi - Temel yapım maddelerin eksikliği (demir, folik asit, B12, protein, niasin, bakır vs) - Kronik hastalıklar (Kronik böbrek hastalığı, kollajen doku hastalıkları, siroz) - Eritroblast eksikliği(aplastik anemi, kimyasal ajanlar, antikorlar) - Kemik iliğinin diğer hücreler tarafından işgali (lösemi, lenfoma, multipl myeloma) - Endokrin hastalıklar (Miksödem, hipofiz yetmezliği, adrenal yetmezlik) Anemi Türleri Mikrositer anemiler, - Demir eksikliği anemisi , - Talassemiler , - Kronik hastalık anemisi , - Sideroblastik anemi, Normositer anemi , - Kronik hastalık anemisi , - Hemolitik anemiler , - Kemik iliğinin infiltratif hastalıkları , - Kronik böbrek hastalıkları , - Kronik karaciğer hastalıkları , - Malign hastalıklar, Makrositer , - Kronik karaciğer hastalıkları , - Hipotroidi , - Postsplenektomi , - Vitamin B12 eksikliği, - Folik asit eksikliği , - İlaçlar (kemoterapi) Tedavi Altta yatan nedene göre tedavi edilir, örneğin demir eksikliği anemisinde demir preparatları verilir, kanamaya bağlı olanlarda kanama odağı tedavi edilir. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KANSIZLIK (ANEMI) TEDAVISINDE BESLENME ONERILERI
1. Kırmızı et, kuru baklagiller, kuru meyve (kuru üzüm, kuru incir gibi), yeşil yapraklı sebzeler, pekmez ve kakao yu daha çok yiyin. 2. Vitamin - C (günde 100 miligram) alın. C-vitamini demirin barsaklardan emilmesini arttırır. 3. Demir bakımından zengin besinler alın (baklagiller, mercimek, darı, nohut, koyu yeşil renkli sebzeler, pekmez, demirle zenginleştirilmiş tahıl ürünleri, kuru kayısı, kuru şeftali, balkabağı, ayçekirdeği, fıstık, ceviz, badem, soya fasülyesi gibi). 4. Demir hapı alanların yoğurt alması faydalıdır. Yoğurtta bulunan laktik asit demirin vücutta depolanmasını kolaylaştırır. 5. Demir emilimini azaltan besinlerden uzak durun: kafeinli içecekler, yumurta, süt ve kepek (kepekli ekmek gibi). 6. Eğer demir eksikliği aneminiz yoksa demir almanıza gerek yoktur; ayrıca demir damar sertiğine neden olabilir, bu nedenle demir eksikliği aneminiz yoksa demir içermeyen vitamin hapları kullanın. |
Yanıt: Tıp Sözlüğü
KARBON MONOKSIT (CO) ZEHIRLENMESI
Karbon monoksit renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı, zehirli bir gazdır. Duvarlardan bile sızabilir. Vücuda solunum yolu ile girer. Karbon monoksit vücutta parçalanmaz, solunum yoluyla dışarı atılır. Karbon monoksit zehirlenmeleri sıklıkla kapalı bir ortamda meydana gelen yanma sırasında olur (bacası çekmeyen şofben, soba, ocak gibi) ayrıca karbon monoksidin kullanıldığı veya üretildiği iş kollarında da meydana gelebilir. Solunum zehiri olan karbon monoksitle meydana gelen zehirlenmelerde kısa süre içerisinde tıbbi müdahele yapılmazsa, zehirlenemeler ölümle sonlanabilir. Tehlike kaynakları - Kapalı ortamda meydana gelen yanmalar (açık ocaklar, bacası çekmeyen soba - şofbenler, bacasız gaz sobaları gibi). - Isıtma amacıyla kullanılan her tür soba ve ocakta (havagazlı, linyitli, kok kömürlü v.b.) yanma sırasında oluşur. - Karbon monoksit, havagazı ve jeneratör gazlarının bileşiminde bulunur. Ayrıca kokhane gazlarında, yangın ve patlamalarda çıkan dumanlarda vardır. - Motorların ekzos gazlarında vardır (benzinli motorlarda çok, di esel motorlarında daha az.). Özellikle kapalı garaj, park binaları, feribotlar, motor onarım ve bakım işlikleri bu bakımdan tehlikelidir. Ayrıca: - Yanlış yapılmış ve defektli her tür ısıtma sistemleri, - Açık ocaklar, - Karbon monoksitli gazların üretimi, dağılımı, kullanımı, - Tünel, maden ocağı gibi yerlerdeki yangın ve patlamalar, - Kimya endüstrisinde karbon monoksit kullanılan işlemler, başlıca tehlike kaynaklarıdır. Etki Şekli Karbon monoksidin zehirli etkisi hemoglobine (Hb) (kanda oksijen taşıyan eritrositlerin (kırmızı kan hücrelerinin) içeriğinde bulunan bir madde) oksijene göre çok daha fazla bağlanmasından kaynaklanır. Ortaya çıkan karboksihemoglobin (CO-Hb) hipoksemiye neden olur. Bu birleşme geri dönüşümlüdür, yani ayrılabilir. Karbon monoksidin hemoglobine olan bağlanma kapasitesi, oksijeninkinden ortalama 300 kez daha güçlüdür. CO-Hb bileşiminin tüm vücut genelindeki durumu zehirlenmenin derecesini belirler. Bu da şu etkenlere bağlıdır: - Soluk alma havasındaki CO konsantrasyonu, - Solunum dakika hacmi, etki süresi, - Hemoglobin miktarı. Zehirlenme (Akut) Hemoglobinin % 20si CO-Hbe dönüştükten sonra belirtiler giderek şiddetlenir: - başağrısı - baş dönmesi - bulantı, kusma, - taşikardi ve kan basıncı yükselmesi, - bazen pektanjinöz yakınmalar, - kulak çınlaması, - dalgınlık, - genel bitkinlik, - apati, - bazen kas kranpları, - cildde kiraz kırmızısı renk, - bilinç kaybı (% 50 CO-Hb oluşumunda), - Ölüm (% 60-70 CO-Hb oluşumunda) Kronik Sağlık Bozukluğu Düşük miktarlarda uzun süre maruziyete bağlı zararları öncelikle merkezi sinir sistemi ve kalpte ortaya çıkar.Dar anlamda kronik karbon monoksit zehirlenmesi tartışmalıdır. Ne var ki, yinelenen, az miktarda, ancak uzun süreli maruziyetlerde, psikolojik ve sinirsel bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Akut zehirlenmelerinin bıraktığı sekeller de bunlara katılabilir. - Uyku, bellek bozuklukları, parkinsonizm, - görme ve konuşma bozuklukları, - kalpte aritmiler, miyokard zararları. Özel Laboratuvar Testleri Kanda karboksihemoglobin (normalde kandaki Hbnin % 1i COHbdir, sigara içenlerde % 10a kadar saptanabilir, tolere edilebilen üst sınır: % 20, eksitus: % 60-70) Solunum (dışarı verilen) havasında karbon monoksit. İlk Yardım - kazada yerinden uzaklaştırma, temiz havaya çıkarılmalıdır - suni solunum, - gerekirse entubasyon, - oksijen verilir - solunum ve dolaşıma yardımcı ilaçalr verilir, - hasta sıcak tutulmalıdır. Suni solunum ve gerekirse kalp masajı uzun süre yapılmalıdır. Karbon monoksitle ilgili bazı teknik bilgiler: Formülü : CO Rölatif Molekül ağırlığı : 28,1 Kaynama noktası : -191,5C Ergime noktası; : -205°C Yoğunluk (0°C) : 1,25 g/It. Buhar yoğunluğu (hava = 1) : 0,97 MAK değeri: 50 ppm (sm3/m3)= : 55 mg/m3 |
Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 17:11. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.7 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.