Tekil mesaj gösterimi
Alt 13 Mayıs 2023, 15:13   #20
Çevrimdışı
Asi Ruh
Diamond Üye
Yanıt: Beşiktaş Tarihi




HÜSNÜ, HAKKI, ŞEREF…

Cumhuriyet döneminde düzenlenen ilk futbol liginde şampiyonluğun kazanılmasının ardından 5 yıl boyunca lig üçüncülüğü ile yetinmek zorunda kalır Beşiktaşlı futbolcular. Her biri farklı spor dallarıyla uğraşan dönemin asker kökenli Beşiktaş kulüp başkanları ve idarecileri futbola karşı soğukturlar. Halkın futbol branşına, diğer branşlara nazaran daha fazla ilgi göstermesinin ve futbolcuların diğer kulüp sporcularından çok daha ön plana çıkmalarının yarattığı hoşnutsuzluklarla birleşince, Şeref Bey’in bir başına kalması, kulübünün yeteri kadar desteğini alamaması sonucunu doğurur.

Ancak futbol tutkusu öylesine işlemiştir ki Şeref Bey’in benliğine, yalnız bırakılsa da, yokluklarla savaşsa da pes etmez. Yakın arkadaşları Abdülkadir Ziya Karamürsel ve Nazmi Öktem’le (Şan Öktem’in babası) birlikte gecesini gündüzüne katarak, yepyeni gençlerden oluşturacağı şampiyon bir kadroyu yoktan var etme uğraşısındadır...

Şeref Bey futbolcudur, idarecidir, yurt dışında maç yönetmiş (Viyana’da) ilk futbol hakemidir... Bunların yanında çok iyi derecede Fransızcası olan, çok okuyan, çok yazan bir entelektüel, hayatını gençliğin eğitimine ve spora adamış, Cumhuriyet gençliğine inanan, güvenen bir eğitim adamıdır. Futbolda ilerlemenin ancak yurt dışı temasları sıklaştırmakla mümkün olacağını düşünmektedir.

Arkadaşı Nazmi Bey’in yardımlarıyla Beşiktaş futbol takımının ilk yurt dışı maç organizasyonunu 1926 yılında Bulgaristan’a yapılan seyahatle gerçekleştirir. Hemen bir yıl sonra, 1927 yılının Nisan ayında Romanya’ya ikinci yurt dışı seyahatinin organizasyonunu da gerçekleştirir. Şeref Bey, İdareci Abdullah Posan’ın Bandırma Öğretmen Okulu’ndan bulup getirdiği Hüsnü adlı genç bir futbolcuyu da bu yolculukta kafileye dahil etmiştir.

Beşiktaş, Bükreş’te ilk maçını 3 Nisan 1927 Pazar günü Rumen Juventus takımına karşı oynar. Güçlü rakibine 3-2 mağlup olur. 4 Nisan 1927 günü Olimpia ile 2-2 berabere kalan Beşiktaş, Romanya’daki maçlarını tamamlar. Takıma yeni katılan Hüsnü ise her iki maçta da 40 yıllık Beşiktaşlı gibi oynamış, oynadığı bek mevkinde tekmeye bile kafa uzatarak rakip hücumları bertaraf etmeye çalışmıştır. Öyle ki kendisini izleyen Rumen futbol severler ‘’Bu oyuncu Türk mü, yoksa İtalyan mı? İtalyan liglerinde bile böyle futbolcuya az rastlanır’’ diye Şeref Bey’ e sormadan edemezler. Şeref Bey’in takıma kazandırdığı ve herkesin merak ettiği bu yeni futbolcu, sonraki yıllarda Beşiktaş takımının unutulmaz kaptanı ve Milli takımın değişmez beki olacak, Beşiktaş’ın ‘’baba’’ lakabıyla anılacak ilk futbolcusu Hüsnü Savman’dır.

Şeref Bey; Hüsnü, Feyzi, Hayati, Osman, Eşref gibi futbolcuları bir bir kadroya dahil ederek uyguladığı gençlik aşısıyla, yavaş yavaş geleceğin bileği bükülemeyen Beşiktaş futbol takımının temellerini atar. 1930 yılına girildiğinde, henüz 16 yaşında , ilk bakışta sapsarı saçlarıyla dikkatleri üzerine toplayan Nişantaşı’lı bir genç daha kadroya dahil edilir. Bu genç de, siyah beyazlı formayı 20 yılı aşkın bir süre şerefle taşıyacak, rakip filelere gönderdiği 320 golün 99’unu voleyle atarak kırılması güç bir rekora imza atacak Şeref Görkey’dir.

Aynı yıl bir futbolcunun daha peşine düşer Şeref Bey. Beşiktaş’ta oturan, Kuleli Askeri Lisesi öğrencisi bu gencin adı Hakkı’dır. Şeref beye verilen bilgilere göre, babası 1. Dünya Savaşı’nda şehit düşünce küçük yaşta yetim kalmış, 5 kardeşiyle birlikte yoksulluk içinde büyümüştür bu genç. İki ağabeyi gibi o da baba mesleği askerliği seçmiştir. Ağabeylerinden Muhtar, 1924 Türkiye şampiyonu Harbiye takımının santrahafıdır. İzleyenler methede methede bitirememektedir Hakkı’yı... ‘’Ağabeyi Muhtar kadar iyi bir futbolcusuyla bu bile yeter’’ diye düşünür Şeref Bey. İdareci arkadaşları Abdullah Pozan ve Fehmi Erok’a uzun süre kendisine farkettirmeden izlettirir Hakkı’yı...Yalnız halledilmesi güç bir problem vardır. Hakkı bir askeri okul öğrencisidir. Yayınlanan tamim gereği sivil takımlarda oynaması yasaktır...

Hakkı’ ya siyah-beyazlı formayı giydirebilmek için Hakkı’nın yakın arkadaşı ‘’Zigota’’ Hayri ile küçük bir oyun planlar Şeref Bey. Ve 1931 yılının Kurban bayramı tatilinde plan uygulamaya konulur... Hayri, bayramın 2. günü Hakkı’nın kapısını çalar: ‘’ Gel maça gidelim. Bu gün Taksim stadında harika bir maç var. Beşiktaş Yugoslavlarla karşılaşıyor’’... Yoksulluk içinde büyümüş Hakkı, bayramda el öperek topladığı 2,5 lira harçlığı da maça kaptırmak istemediğinden önce pek sıcak yaklaşmaz arkadaşının teklifine... Ancak arkadaşı Hayri ısrarcıdır : ‘’ Yahu, bırak parayı düşünmeyi. Ben Şeref Bey’le konuştum, izin aldım. Bizi bedava içeri alacaklar...’’ diyerek ikna eder Hakkı’yı. İki arkadaş hızlı adımlarla Taksim stadının yolunu tutarlar...

Bayram günü oynanan maça ilgi büyüktür. Taksim stadının çevresinde mahşeri bir kalabalık toplanmıştır. Hayri kalabalığa birkaç metre kala durur, Hakkı’ya: ‘’ Sen burada bekle, ben birazdan geleceğim’’ diyerek ortadan kaybolur. Aradan 10 dakika kadar geçmiştir ki, yanında uzun boylu, temiz giyimli bir adam olduğu halde döner. Gelen adam gülümseyerek elini uzatır Hakkı’ya: ‘’ Merhaba, ben Şeref. Hoş geldin Hakkı. Bu gün bizim maçta Beşiktaş formasını giyer misin?’’ diye sorar.

Daha önce adını çok duyduğu Şeref Bey’le karşılaşmış olmaktan ve hiç beklemediği bir anda aldığı tekliften afallamıştır Hakkı. ‘’Nasıl oynarım ki... Ben asker adamım.. Merkez komutanı Şükrü Naili paşa canıma okur sonra...’’ diyerek itiraz etmeye kalkışır...

‘’Merak etme..Ben konuşurum komutanınla..İzin alırım...Hadi sen fazla oyalanma... Forman, ayakkabıların hazır... Soyunma odasına git de takım arkadaşlarınla tanış...’’diyen Şeref Bey, neler olup bittiğini anlamaya çalışan Hakkı’yı bir emr-i vakiyle siyah beyazlı formayı ilk kez giymek üzere soyunma odasına yollar.

1931 Salı günü ilk kez Yugoslav Beogradski takımına karşı Beşiktaş formasını giyer Hakkı Yeten. İmam Hayati ile yanında sağ iç mevkiinde oynar 1-1 beraberlikle sonuçlanan ilk maçında. Mücadeleci futbolu, bitmek tükenmez hırsı ile hemen göze batar. Hakkı’ya Beşiktaş formasını bir emr-i vaki ile giydirmeyi başarmıştır Şeref bey ama, merkez komutanı Şükrü Naili paşadan izin falan almamıştır. Kafasından, öyle geçici bir izin almayı değil, Hakkı’nın askeri okuldan bir şekilde ayrılışını sağlayarak siyah-beyazlı formayı giymesinin önündeki engelleri bütünüyle ortadan kaldırmayı geçirmektedir.

Şeref Bey bir yandan, yardımcısı Fehmi Erok bir yandan, Hakkı’yı ikna etmek için defalarca gidip gelirler Halıcıoğlu Askeri Lisesi’ne. Hakkı’nın ağabeyini, bazı komutanlarını araya koyarlar. Sürekli ısrarlar karşısında nihayetinde ikna olur Hakkı. Okulundan istifa eder, lise son sınıfı bitirmek üzere İnkilap Lisesi’ne aldırır kaydını. Sirkeci’de bir terzide Şeref Bey’in kendisine diktirttiği bir gömlek, bir takım elbise, bir de siyah-beyaz ipek kravat karşılığı Beşiktaş’ a transfer olur. ( Bu , bir takım elbise, bir ipek kravat, Hakkı Yeten’in17 senelik futbolculuk hayatında Beşiktaş’tan aldığı tek transfer ücreti olacaktır!)

Hakkı, Hüsnü, Şeref, Eşref, Hayati gibi yıldızların futbol takımına katılımıyla, futbol branşı iyiden iyiye kulübün en çok ilgi çeken branşı durumuna gelir. Semt halkı futbola, atletizm, eskrim, güreş, halter gibi ferdi sporlardan çok daha fazla ilgi göstermektedir. Futbol ferdi sporların başaramadığı bir şeyi başarmakta; adım adım sporseverin, seyircinin ötesinde sıkı sıkıya, gönül bağıyla Beşiktaş kulübüne bağlı bir taraftar kitlesi yaratmaktadır.

Öyle ki, futbolun başındaki Şeref Bey’e semtte de, spor çevrelerinde de herkes ‘’başkan’’ diye hitap etmeye başlamıştır. Beşiktaş kulübü, gerek basında gerek halk arasında ‘’Şeref’in kulübü’’ olarak adlandırılmaktadır. Bu durum, diğer şube kaptanlarının ve bazı idarecilerin hoşnutsuzluklarını yüksek sesle dile getirmeleri sonucu doğurur. Kulübün kuruluşundan bu yana faaliyet gösteren ana spor branşlarının yavaş yavaş geri planda kalmasıyla birlikte, kulüp idaresini elinde tutan kurucular Fuat Balkan ve Ahmet Fetgeri Bey’lerin futbol şubesine ve Şeref Bey’ e karşı daha soğuk durmalarına, hatta zaman zaman açıkça tavır koymalarına neden olur.

Şeref Bey, ideallerini gerçekleştirme yolunda, çevresindeki üç beş yakın arkadaşının dışında bütünüyle yalnız başına mücadele etmek zorunda olduğunun farkındadır. Bir başka şeyin daha farkındadır, başarıyı elde etmek için dıştaki rakipler kadar içteki rakipleri de yenmek zorundadır....Üstelik şimdi, uzun zamandır hayalini kurduğu bir başka düşünü daha gerçekleştirmeye sıra gelmiştir: ‘’Beşiktaşlı futbolcuları idman yaptıkları Akaretler’deki gayri nizami sahadan kurtarmak, yangın sonucu harebe haline gelmiş Çırağan sarayının futbol sahası yapılmaya müsait bahçesini Milli Emlak’tan kiralayarak, bu alana siyah beyazlı renklere yaraşır bir tesis kurmak.’’
 
Alıntı ile Yanıt